Kent ve Broş

Kent

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “‘’…Şehr-i Uşşak’ın (Âşıklar Şehri’nin) bağ ve bahçelerinin, havası ve suyunun güzelliğinden dolayı seven ve sevileni çoktur. Bu şehirde iki gün kalan, üçüncü gün âşık olur’’…’’ sözleriyle betimlediği, antik dönemdeki adı "Temenothyrea" olan Uşak, İç Ege Bölgesinde Batı ve Orta Anadolu`yu birbirine bağlayan bölgede yer almaktadır. Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle Bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir. M.Ö. 2000 de Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin, M.Ö. 1000 de ise Friglerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon kültürünün etkisi altında kalmıştır. MÖ. 7. Yüzyılda Kral Gyges’in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya’da kalan Uşak, MÖ. 620’de tamamen Lidya’nın egemenliğine girmiştir. MÖ. 546’da Lidya’nın tarihten silinmesi sonucu bölge Perslerin hâkimiyetine girmiştir.

Pers egemenliği MÖ. 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonyalı Büyük İskender’in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskender’in hâkimiyetine girmiş, İskender’in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender’in generallerinden Antigonos’un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi M.Ö. 189 yılında Roma hâkimiyetine geçmiş, Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS. 12. yüzyıla kadar Bizans hâkimiyetinde kalmıştır.

1071’den sonra yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savaşı sonucunda Selçuklulara geçmiştir. Beylikler döneminde Germiyanoğulları’na tabi olan Uşak ve çevresi, 1391 de Yıldırım Bayezid’in Germiyanoğulları hâkimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dâhil olmuş, Fetret Devri’nde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğulları’nın son hükümdarı II. Yakup Bey’in vasiyeti ile Osmanlı Devletine kalmıştır. Uşak, Osmanlı hâkimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaleti’ne bağlı Kütahya Sancağı’nın bir kazası olmuştur. 29 Ağustos 1920`de Yunan kuvvetlerince işgal edilen Uşak, işgalden, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Büyük Taarruz ile, 1 Eylül 1922 günü kurtulmuştur. Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya ilinin bir kazası olarak kalmış, 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 Sayılı kanunla birlikte il olmuştur.

“İlklerin Şehri” olarak da anılan, ilk para kullanımı ve ilk voleybol müsabakası ile dünyanın, ilk elektrik kullanımı, ilk şeker fabrikası, ilk cirit müsabakası, ilk çocuk kütüphanesi, ilk demiryolu, ilk televizyon ve ilk şayak fabrikası başlıklarında ise Anadolu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin öncüsü konumundaki kent, Uşak Halıları ve Uşak Evleri ile, tarih boyunca ülke sınırlarını aşmış bir üne sahip olmuştur. Kent, aynı zamanda, dünyanın en büyük kanyonları arasında yer alan Ulubey Kanyonu başta olmak üzere doğal zenginlikler ve pastoral estetiğinin benzersizliğiyle dikkat çeken Taşyaran Vadisi’yle çevrilidir.

Kentin, Clandras Köprüsü, Blandous Ören Yeri, Roma Hamamları, başta Burma Camii olmak üzere camileri ile bezeli kültürel zenginlikleri arasında ise dünyaca ünlü Karun Hazineleri hiç şüphesiz bir adım öndedir. Evrensel bir tabir halini almış “Karun Kadar Zengin” söyleminin çıkış noktası olan Uşak’ta, Karun Hazineleri’nin en nadide parçası halindeki Kanatlı Denizatı Broşu, kelimenin tam anlamıyla “eşsiz” ve “biricik”tir.

Broş

Karun Hazineleri’nin en ünlü ve zenginleştirici objesi olup, festivalimize ve ödüllerimize adını veren, günümüzde Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Kanatlı Denizatı Broşu hakkında değini ve derlemeler, merak uyandırıcı birer çağrı niteliğinde;

Kanatlı Denizatı (Hippokampos) Broşu’nun Anlattıkları:

Hippokampos gövdesinin yarısı at, yarısı balıktan oluşan kanatlı veya kanatsız tasvir edilen bir deniz yaratığıdır. Grek mitolojisinde kendine özgü herhangi bir doğuş efsanesi yoktur. Diğer deniz yaratıkları ile birlikte Poseidon’a hizmet eder. Köken olarak at ve balık kuyruğundan oluşan bir gövdeye sahip yaratığa doğu sanatlarında rastlanmaz. Ancak balık insan kaynaşmasından oluşan yaratıklar, Mezopotamya sanatında Yeni Asur ve Yeni Babil Döneminde tapınak ve sarayların girişlerinde heykel veya kabartma olarak koruyucu büyü oluşturması için konulmuş figürlerdir.

Grek Sanatı içinde görülen triton ve benzeri deniz adamları için ilk örnek oluşturan bu figür Asur Sanatında “kukullu” (balık adam) olarak tanımlanmaktadır. Olasılıkla Hippokampos da Triton figüründen esinlenilerek geliştirilmiş olmalıdır. Ancak triton için geliştirilen mitoloji, Hippokampos ve benzeri yaratıklar için geliştirilmemiştir. Hippokampos, triton gibi yer yer tanrıların yanında hiçbir zaman yer almamış, sadece binek hayvanı olarak bir işlev üstlenmiştir. Özelliklede Poseidon, Nereidler, Nereus ve Erosların binek hayvanı olarak görülmektedir. Hippokamposun yakın benzeri, Pegasos da Zeus’a hizmet etmiştir. Hippokampos, Triton ve Skylla gibi içinde insan bulunan yaratıklar zaman zaman tanrılara eş tutulup beraber işlenirken içinde insan unsuru olamayan yaratıklar tanrıların veya kahramanların kullandıkları birer araçtan öteye gitmemişlerdir. Böylece Hippokampos gibi yaratıklar insanlar ile tanrılar arasında bir köprü görevi görmüş olmalıdır.

Ömer Aşçı

Hippokampos (gövdesinin ön kısmı at, arka kısmı balık şeklinde olan mitolojik yaratık) formunda emsalsiz bir broş bizi Antik Yunan’ın mitolojilerine götürüp hayal gücümüzü zorlar. Konik, renkli camlarla bezeli nar meyvesi sarkaç gruplarıyla süslenmiştir. Pendantla birlikte yüksekliği 3.4 cm; genişlik 2cm; ağırlık 14.3 gr. Uşak 1.87.96.

Kaynak: Lydia- Uşak Karun Hazinesi ve Bulundukları Tümülüsler- sayfa: 90-91

Bulduğumuz en güzel eserlerden birisi bir rozetti. Altından yapılmış kibrit kutusu büyüklüğünde, ön tarafı at kafası, arka tarafı balık kuyruğu şeklindeydi, ayrıca kanatları vardı. Alt kısmında üç sallama, bunlara başlı üçer sallama daha vardı. Tek yüzü kabartma şeklinde yapılmış, arka yüzünde elbiseye tutturulacak uzun iğnesi bulunuyordu. Ölünün erimiş ve toz haline gelmiş kemikleri arasında birbirine karışmış durumda küçük tırnak büyüklüğünde altın pullar vardı. Bunların hepsini yatağın üzerine süpürerek çizmemin içine doldurdum.

Kaynak: Yüzey Araştırmaları ve Kazılar Işığında Uşak -2017 Sayfa:56

Kanatlı Deniz Atı (Hippocampos) broşu Sardeis (Sart) antik kentindeki altın atölyelerinde, İonialı bir usta tarafından üretilmiş olmalıdır. Broş, repousse tekniği ile şekillendirilip yelesi, kanat tüyleri ve balık kısmının yüzgeçleri ile kuyruğu kazıma tekniği ile işlenen çizgilerle belirginleştirilmiştir. Broşun altındaki üçer zincirlik, üç grup sarkacın uçlarına nar meyvesi şeklinde pendantlar takılmış ve narların taş bölümleri konik cam taşlarla bezenmiştir. Toptepe Tümülüsünde bulunan bu görkemli broş ve diğer altın eserlerin sayısı ve işçilik kalitesi mezarın elit bir kadına ait olduğunun göstergesi olarak kabul edilir.

Pendantla birlikte yüksekliği: 3,4 cm Genişlik: 2 cm Ağırlık: 14.3 gr Kaynak: Lydia / Uşak Karun Hazinesi ve Bulundukları Tümülüsler-2010, sayfa 90-92

Kent Görselleri

Hilmi Coşkun